habil arabacı
gökçül şapkaları elinde
içli kuşlara selam ediyor
ve büyütüyor ölmezliğin yurdunu
dağları azarlayarak
işte ruhumda ulu halavet
o yüce kımıltı
sürgün ve geyiklere serptiğim kurak töz
büyütüyor ürkümün tanrısını
yaklaşırken ben
kambur duruşlu abşalom’a
ben sızıyorum abşalom’un yarıklarından
kara değneğini kemiren yine ben
sarsak boynumdan ellerinin uzayışı
ellerinin yalımı toprağı kavuran
bir oyukta boğuyor mevsimleri
ay
ağırlaşınca üzerinde
konuyor saçlarına düğüm düğüm
yasını tutan şeytanların sönük şavkı
yüzüm tabiattan kopuyor
artık bir karaltı abşalom
sunturlu dünyada
soluğunu duyarım onun
hazin bir çığlık olarak
şimdi gülüşü bundan
ve yamanması rüzgara
dişlerini geçirdiği serap
doyuracak neslini
bir tan bitiminde
bungun sarayları yıkılacak
yuttuğum kuş cesetlerini abşalom kusacak