habil arabacı

gökçül şapkaları elinde
içli kuşlara selam ediyor
ve büyütüyor ölmezliğin yurdunu
dağları azarlayarak

işte ruhumda ulu halavet
o yüce kımıltı
sürgün ve geyiklere serptiğim kurak töz
büyütüyor ürkümün tanrısını

yaklaşırken ben
kambur duruşlu abşalom’a
ben sızıyorum abşalom’un yarıklarından
kara değneğini kemiren yine ben
sarsak boynumdan ellerinin uzayışı
ellerinin yalımı toprağı kavuran
bir oyukta boğuyor mevsimleri

ay
ağırlaşınca üzerinde
konuyor saçlarına düğüm düğüm
yasını tutan şeytanların sönük şavkı
yüzüm tabiattan kopuyor

artık bir karaltı abşalom
sunturlu dünyada
soluğunu duyarım onun
hazin bir çığlık olarak

şimdi gülüşü bundan
ve yamanması rüzgara
dişlerini geçirdiği serap
doyuracak neslini
bir tan bitiminde
bungun sarayları yıkılacak
yuttuğum kuş cesetlerini abşalom kusacak

Next

fazla balıkları denize atan istanbullu balıkçılar | semah günerigök