İlk şiirlerini Panoptikon Fanzin’de yayımladığından bu yana dikkatleri üzerine çeken 2000 doğumlu Tan Babür, antihalife’[1] başlıklı çalışmasını hem kendisinin hem de yayıncısı Sanrı Yayın’ın ilk kitabı olarak yayımladı. Tan’ın daha önce Bozuk’tan bir çeviri kitapçığı yayımladığını da belirtelim. Şiirlere s.nu.g, son derece etkileyici çizimleriyle eşlik ediyor. Bu çizimlerin, şiirlerdeki görsel unsurlara eklemlenmesiyle de tanıklık derinleşiyor ve çok boyutlu bir hale geliyor. Son dönemde örneğini pek göremediğimiz ama şiirimizde genel anlamda birçok örneği bulunan şair-çizer birlikteliğinin güzel bir örneği.

Tan’ın antihalife’deki şiirlerinde, alttan alta ilerleyen ironinin kendisine özgü yanı eleştirisini görünür kılmasıdır. İroni gerçekliği örten, onun etkisini görece hafifleten bir etkiden uzakta, daha çok etrafını temizleyen, onu belirginleştiren, ağırlığını arttıran bir hüviyete sahiptir. Misal, sorar: “allah nelerden hoşlanır?” Yanıt verir: “saklanmaktan.” Esasında bu ironiyi hayatın içinden dolaysız biçimde almıştır. O. Wilde’ın hayatı sanatın taklidi olarak ele alışını doğrular biçimde hayat, trajedisini sanattaki ironiye öykünerek gerçekleştirir: “tokat’ta 10 yaşındaki oğlu kayra’yı bıçaklayarak öldürdükten sonra kendini asarak intihar eden anaokulu öğretmeni tuğba uzun’un (37), oğlunun karne törenine katıldıktan sonra eşi mustafa uzun’u telefonla arayıp, ‘evde temizlik yapacağım saat 21.00’den sonra gel’ dediği ortaya çıktı.” Şiirlerde yer alan ve haber metninden direkt olarak alınan bu ifadede olan şu: Anaokulu öğretmeni bir ana, kayra isminin anlam ve maruz kaldığı durumla çelişkisi, kendisini asan ve soyadı uzun olan bir kadın, annenin ve çocuğun ölümüyle ilişkili temizlik ve babanın buna dâhil edilmemesi. Gerçek yeterince ağır, trajik ve ironiktir. Sözünü ettiğim bu ironi ve eleştiri sosyolojik zeminde gerçekleşir çoğun. Cinayet haberleri, intihar alıntıları, cenaze törenleri ve o törenlerde görünmeyen kadınlar, ödipik davranışlar sergileyen çocuklar, ilkgençliğin yasak düşünceleri, sendromları vb.

Yaşama yüzünü dönenin şiirini besleyeceği kaçınılmaz, yüzünün hırpalanacağını göze alması koşuluyla. Tan’ın yaptığı da bu.

Antihalife, seçkinin, ayrıcalıklının karşısına onu reddeden olarak dikilen ama sözünü ona haykırmayan şiirlerden mürekkep. Fısıltı halinde söylüyor sözünü.

Kitapta sadece “Birey Öldü.” adlı bir başlık var. Şiirlerin kalanı genel bir toplam, “Birey Öldü.” başlıklı şiirse o toplamda bir ara-şiir formunda.

Tan’ın duyuşu çok sahici bir damardan geliyor. Soruları, sesi, anlam arayışındaki bocalamaları, ne dediğini bilen görünümündeki şiir-beninin ancak hakiki olanı sezenin diline yansıyan tedirginlik ve endişeyi taşıyan titrek ve tikli diliyle söylediğinden bîhaber görünümü onu korkuya ve korkusuna yönelik tehditkâr bir eşiğe getiriyor. Ne göreceğini bilerek bir cinayet evine ulaşıyor Tan, duyuları törpülenmiş bir şahit-melek gibi öz-vahşetinden çokluğun yazgısına varıyor. Nihilist tavrıyla her sorusunun yanıtı daha en başta kesinlenmiş olsa da soruyor, belki sorusu bir açığa çıkarma seansı olur diye soruyor.

Vay etine maruz kalanın haline.
Baskı derinleşir, tanıklık çoğalır, sünger biraz daha emer kirli havayı:
başka bir gece atlarını gölde boğup
insan nedir diye sordular
ıslak gölgeleri vardı
çünkü biz ölmedik
kurtulamıyoruz da.

            Tan’ın antihalife’si [t’antihalife] yola koyuldu ve tanıklık için bekliyor:


[1] Antihalife, Tan Babür, Sanrı Yayın, Aralık 2020

kitaba erişmek için link: /http://sanri.org/urun/antihalife/

Next

#kafagözokuma | pandemi sürecinde düşmanlık tutumu: tepenin ardı (2012) | DİLARA ELİTAŞ