“maybe this time i can go far
but thinking about where i’ve been
ain’t helping me start”
I
otuz beş metrekarelik yer kaplıyorum dünya üzerinde
otuz beş metrekaremin duvarları var, pencereleri, sinir sistemi
neşesi var arayıp sorabilirsiniz
gazoz bile içiyor
o eski ayaklarını sallıyor
üstüne vişneyle kirazı
bakanın bir kerede anlamayacağı
ikincide bıkacağı
üçüncüde artık o-piti-pitiyle kesin bir şekilde ayıracağı resimler asıyorum
her yere otuz beş metrekaremle gidiyorum
yirmi metrekareyi dışarıda bırakarak mutfakta
on beş metrekarelik peynirler kesiyorum
yarısı mideme gittiyse de
içeridekileri yiyerek yok etmeye çalışmaktan dışarıda bıraktıklarımı unutuyorum
ve sadece fırından bir şeyler çıkarırken kendimle gurur duyuyorum
işimi halledip otuz beş metrekaremle buluşuyorum
kollarımı sarsın diye üstüme bir şeyler giyiyorum
hemen sonra bir şeyler dökülüyor
yemek yerken aaaay
gülerken ühühühü
dişimi fırçalarken hapşu
üstüme her ay değiştirdiğim diş macunlarından bir hatıra bırakıyorum
herkeste yeşilin binbir tonu varsa
benim bembeyaz diş macunu hatıra ormanım oluyor
su yok güneş yok sevgi yok ortaokul fen bilgisi yok fotosentez yok
bu ormanda sevişen bir arı bile yok
nehirlerle konuşmuş ve lanetlenmiş çiçekler gibi
lekelerle ve yağlı saçlarımla
başka türlü yaşamanın yolunu bulduğuma inanıyorum
ve yemin ederim birinci tekil şahıstan kurtulmaya çalışıyorum
II
gözlerim kapanıyor
otuz beş metrekarelik o yere gidiyorum
karanlık desem değil
aydınlık demem ama yine de değil
bir bulutmuş elimi uzattığımda kayboluyor
kendimi önce sola sonra sağa doğru katlıyorum
sırayı bozarsam sonsuz bir uykusuzlukla lanetlenmekten korkarak
çizgi filmler izliyorum otuz beş metrekarem genişliyor
tam uyuyacakken kalkıp
fas’a bilet bakıyorum
şimdiden kendimi kandırarak
uyandığımda vicdanımı da buna alet edeceğim bir fikir aklıma gelmiş gibi yapıyorum
hemen kayboluyor
ertelediğim alarmlara sorabilirsiniz
zaten her gece ak sakallı dedeler sınav sorularını tutturamayıp
bana bir şeyler yazdırmaya geliyor
yaşadıklarını unutmasınlar diye
bir sürü yedi saniyeler sayılıyor
ve nasıl olduysa başlıyor
aslında biliyorum
en zoru başlamak gibi laflar dolaşıma sokulmuş şans kurabiyeleriyle
orayı atlattım, bıyıklarımı uzattım ve kızı kuleye sağ salim götürdüm
yalanmış
şimdi nasıl bitecek bilmiyorum
-DUYGU OLDAÇ