eğilerek baktıkça hızlanmış saçlarını gördüm
koşturan parmaklarını değil dişlerini çekiyordu yağmur
kırıldı martının kanadı verildi eline bir dilekçe okuma bilmez
yazma bilmez bilse ne iş görecek ayakları yok uçmaya
unutmuş  hangi gün yediğini unutmuş ağzını
unutuş unutmam dediğini nereden bilecek gelmez dileğini

işte şöyle böyle harmanı bitmez yar gövdeli sırık bacaklı seneler 
dökülüp gittiler ayrıcalıklar ırmağına omuzlarından ayrı sırtından ayrı yere
onları nehrinin kucağına  kattılar zaman suya hesap meskeni
su zamanı çekmiş kenara dik kuyruklar dik bakış fecir sağlam inat
tam olarak bunu söylemek istemiştim bendenerken söndü ışıklar
saat döndü  sendeledim oralı oldum yağdım yankıydım durdum kısım kısım 
velhasıl uzun döşek gibi gömülüp kaldım sabahta 
çıkmadım açığa ele verdim yorganımı

yakmak için kibrite para harcadık sebebiydin sümbüllenip
solmak üzere gün kapatan gün çiçekleri kadar bela çoğalacaktın
oradan bakınca hava gazına mı benziyordum 
ayaklarım orada yok bir ellerim iki sesim gözüm imanım üç yok 
saati sokakta geziyorum sürprizin karnı tok
sen o saati nereden aldıysan oraya götür diyorlar

“ben dişlerimi asıyorum duvara
her biten gün bir diş demek oluyor
takvimlere güvenemem artık”

ellerimi çektim geceden eteğimi topladım
taşımı bıraktım eşiğe kaynadım telaşına taşkınların
o andı tam ortasından türedim varlığın 
panayırının gövdesi yarıldı kendiliğinden
tüm bunları yazacak kalem tükendi ışık saçıldı dibinden 
gözlerin alıştı yağmura toprağa dönüşen suya düştün
seni böyle boğdular bir gece gözlerin askıda duruyor
kaset duruyor sarmalar mutfakta ellerin duruyor tezgahta
sabahın olacağı yok 

-ismail demir

Next

[şiir] azimet avcu | LAKTOZSUZ SÜT İÇERKEN KAYGILARIM YERİNDE Mİ DURDU?

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Yorum gönder