emrah yolcu
[…]
İlk ben çöktüm taşların başına
yeri değilse hangi sözün dilimde can buldu
kovdurdum kendimi her kalabalıktan
kırılmasın diye korktuğum belki yoktur
ne hatır bildim keserken bile kendi boynumu
ne sır ne satır ne gurur
bırak bağırayım insanca bir öfkeyle
yıkayım bütün köprüleri ya
rüzgâra çıkar, bir sigara yak, ver
beni sustur.
Aldanma seni görmesine başkalarının
onlar yalnızlığı çalan ağız sadece
çakı sapladılar senin sarı kurtçuklarına gül boyu.
Mazgallar gibi emdim çocuk gözyaşlarını
bilyeler, kâğıt gemiler, tüftüf ve renkler
yazları o kırmızı bisikletle kat ettim kendimi.
Katl ve fabl, ölüm içimdeki sırtlanla söyleşmekte
kışları, annemin al yaşmağı ve sobanın ateşi
babamın kebap ve ter kokan garson gömleğiyle
gecenin karanlığında eve giderken korku içinde,
ki iett camlarını sinema perdesi gibi kullanır kimi,
kameralar yoktu öldürdüm yorgun adamları
üstüme aldım cinayetleri büyüyen bir gölgeyle
etim, cesedimle katilim arasında kan parası.
Sensin o, kalbine imalı mızraklar saplayan
sensin o, ancak rüzgârın açtığı midye
sensin o, ellerinde lügat bir anlam aradılar hışırdayan yerlerine
sensin o, batakhanelere dalmış düşlerinin peşinde
sensin o, kuduz bir köpek gibi tapınak diplerinde
iş yerlerinde, okullarda, inşaatlarda, kitap ve lokantalarda
elinde bir paket kuryelikte, koparan etini acının
sensin o, karaya atıp boğduğu denizin
gün geçtikçe kararan, baştan ayaktan etten uzaklaşan
sigara dumanı gibi incelen
gün geçtikçe
ölüm bile seni ölüm bile
zamansız ve aşağılık bir konuk gibi ağırlar
uğurlar alelacele izin vermeden abdest almana hiçlikle
sığıştırır seni var olanların yok olanların ertesine
komaz kılasın nafile bir namaz derinden seccadende.
. Sensin o, şiirlerini âşıkla, dervişle, taptukla, saltukla
. sensin o, seyyidle, hâşimîyle, kureyşîyle, fe zad lâmla
. sensin o, gecenin dindiği hırkayla içi çok kanamış
. karıştırıp deriler, taşlar, kâğıtlar, yürek ve uslar
. aradılar, seni yazan sende apaçık saklıyı duymadılar
. sensin o, adsızlıkta çürürsün sandılar sana bir ad alelacele
adın ağır gelüp durur seni yalavuş okudular.
Gözlerim çırpınıyor görmemek ve görünmemek için
aklım ekranın ahtapot kollarını kesmek için
kendisine bir mağara arıyor
çün ki tarafım ben ve tadını çıkarıyorum karın
ilk ben çöktüm başına taşların
yeri değilse hangi sözün dilimde can buldu
kovdurdum kendimi her barınaktan
kırılmasın diye korktuğum belki yoktur
ne hatır bildim keserken bile kendi boynumu
ne satır ne sır ne gurur
bırak böğüreyim hayvanî bir öfkeyle
yıkayım bütün köprüleri ya
rüzgâra çıkar, bir sigara yak, ver
beni sustur
çün ki ben barışamam hiçbir şeyle.
[…]